Mensubu olmaktan her daim onur duyduğum saygı değer ÖZTÜRKLER Ailesi, uzunca bir aradan sonra bayram kutlaması amacı ile de olsa muhabbetinize ortak olmaktan büyük bir keyif duyduğumu bilmenizi istiyorum.
Çok kıymetli arkadaşlarımızdan, dostlarımızdan nerdeyse sitem boyutuna varan sayısız mektup aldım. Hepsindeki ortak tema, genelde şu idi; ‘’Tamam hepimizin yazdığı mektuplara birer birer cevap yazamıyorsunuz ancak internet sitesine yazdığınız ve bizlerinde hem keyifle okuyup hemde sağlığınızdan haberler aldığımız mektuplarınızdan niye vazgeçtiniz’’ diyorlardı.
Birde işin aksisi olacak ya, mektup yazmadığım günden buyana da ortalık devamlı karışık, devamlı bir hareket var piyasada. Bizimde şansımıza ama kıyısından ama köşesinden ya da tam göbeğinden bu hareketliliğin hemem hemen hepsinin içinde yer alıyorduk (İSMEN)
Tabi durum böyle olunca, sizde haklı olarak önce mektup yazmamı rica ettiniz. Sonra gönül koyar gibi oldunuz. En sonunda da sitem ettiniz. Tabi ki bende zeki ve akıllı bir insan olarak ‘’Kardeşim Sedat, sitemden sonra başına ne geleceği hiç belli olmaz, onun için acilen bir mektup yaz arkadaşlarının, kardeşlerinin, dostlarının, düşmanlarının senin ile ilgili yaptıkları muhabbete ortak ol’’ dedim.
Bu mektubu geç yazmamın sebebi uzunca bir süredir iç eleştirimi yapabilmek için içime kapanmış olmamdı. Duygu dünyamda uzun seyahatlerde bulundum. Acaba nerelerde doğru,nerelerde yanlış yaptım? Diye bunca zaman tüm enerjimi öz eleştirime harcadım.
Bu yaşamış olduğum uzun süreli özeleştiriyi ilk kez 18, daha sonrakini ise 27 yaşlarındayken yaşamıştım. En yorucu ve zor olanı ise, 37 yaşında iken yaşamış olduğum bu süreçteki öz eleştirimdi.
Gerçi bu dönemi kendi iç dünyamda yaşarken sizin tarafınızdan sitem görmeyi belki hak ettim. Ancak internet sitesine devamlı surette sağlıklı ve iyi olduğumu gösteren resimlerimi yollamamı da sizin tarafınızdan hafifletici sebep olarak görülmesi gerektiğine inanıyorum.
Almış olduğum cezaya Yargıtay’ın kısmen onama, kısmen bozma vermesi bütün herkesin aklında çeşitli soru işaretleri oluşturdu. Bunun haricinde ortaya çıkan Ergenekon konusuna önce ifadeye çağrılmam sonra tutuksuz sanık olarak yargılanacak olsam da bu davaya sanık olarak dahil edilmem ve bunun gibi bir çok konuda ismim geçti ki, hiç birine doğru düzgün cevap veremedim. İlk satırlarımda da söylediğim gibi çok ciddi bir şekilde öz eleştirimi (tüm geçmişimi) yapmaktaydım.
Ancak en son yoldan çıktığım an yani öz eleştirimi tamamlamadan olaya dahil olayım, bende bir şeyler söyleyeyim dediğim an ise Sayın Uğur Dündar’ın Arena programında Adil Serdar Saçan’da var iken şahsımla alakalı konuşulanlardı.
Ancak tabi şu an o şahıs (Adil Serdar Saçan) ile alakalı bir şey söylemem mümkün değil.
Çünkü Emniyete düşmüş durumda, yani güçsüz ve aciz. Kendisi oradan çıktığında veya ceza evine girdiğinde o adamla ilgili illaki anlatacaklarım var. İnsanların yarısına göre bu kişi ben ve benim adamlarım diye nitelendirilen insanlarla çıkar ilişkiler içinde; kimilerine göre de benimle cansiperane uğraşmış çok önemli bir devlet adamı.
Biraz öncede dediğim gibi Emniyette olduğu için hakkında bir şeyler söylemem yakışmaz. Ancak tahliye olursa da (benim için çok daha iyi, daha rahat konuşurum) ceza evinde olursa da bu şahsı birde ben anlatmak isterim.
Zannederim ki dostlarımda, düşmanlarımda bu tip konularda adil bir şekilde konuşacağımı bilirler. Zaten okuduğunuz zaman sizlerde karar verirsiniz.
Şu an mesela bazı sesler duyuyorum, diyorlar ki ‘’o sana ve dostlarına bunca haksızlıklar yaptı, sen emniyette iken basına olur olmaz şeyler yazdırdı. Sen neden şimdi söylemiyorsun? O buna layık değil ki’’ diyorsunuz.
Benim buna söyleyeceğim tek şey, insanların birbirinden farklı farklı olduğudur. Herkes kendisine yakıştığı gibi yaşar ve yakıştığı gibi ölür. Ancak bu insanı benden dinlemek inanın çok keyifli ve çok ama çok zevkli olacaktır.
Büyük önderin vefatından sonra Başbakan İsmet İnönü ve İstanbul Valisi, Neyzen Babaya çok eziyet ediyorlar. (Neyzen Tevfik)
Ancak Neyzen Baba altta kalır mı, her yapılan zulme şık bir hicivle cevap veriyor. Tabi ki bu hicivlerin sonunda Valinin yada Başbakanın emri ile Neyzen Babayı tımarhaneye atıyorlar. Zaten ömrünün çoğu tımarhanelerde, mahpushanelerde ya da varoş yerlerde geçmiş bir büyümüz.
Çok partili sisteme geçildiği ilk seçimde demokrat parti CHP’yi ezici bir çoğunlukla yeniyor. Daha sonraları sağlık bakanlığı da yapacak olan yeni seçilmiş demokrat bir millet vekili Neyzen Babayı görünce ‘’Neyzen, Neyzen’’ diyor ‘’ artık seçimi kaybettiler, yazacağın hicivlerle sen bunların canına ot tıkarsın’’ diyor.
Neyzen Babanın cevabı size biraz önce anlatmak istediğim şey oluyor. ‘’Vekil, vekil kendine gel’’ diyor. ‘’ Sen duydun mu ki hiç Neyzen’in düşenlerle işi olsun. Bundan sonra öyle davranmaya devam edersen hicivlerimin hedefi sen olursun’’ diyor.
Keşke buradan tahliye olsa yine keşke yeni bir oluşum kurularak AKP’yi seçimde yenerek iktidardan indirse, bu Adil Serdar Saçan’ı da alıp Emniyet Müdürü yapsalar. İşte ben o zaman onun hakkında söylemem gerekli olan şeyleri söyleyebilirim. Şimdi bile yani serbest bırakılsa da, ceza evine gelmiş olsa da düşmüş durumda olduğundan hakkında söyleyebileceklerim (yaşanmış) olanlar argo tabirle devede kulak kalacaktır!...
Yapmış olduğum öz eleştirimde almış olduğum bazı kararlarımı sizlerle paylaşacağım diğer mektubumda keyifli vakitler geçireceğimize inanıyorum.
Bu mektubumun amacı sadece Mübarek Ramazan Bayramınız kutlamaktı. Sizin ve tüm sevdiklerinizin Mübarek Ramazan Bayramını kutluyor ve sizleri Yüce Yaratıcıya emanet ediyorum.
‘’BİR UMUTTUR YAŞAMAK‘’
SEDAT PEKER